Şehâdetinin 17. Yıldönümünde Şeyh Ahmed Yâsin’i Rahmetle Anıyoruz
21.03.2021 tarihinde Genel kategorisine eklenmiş, Kişi Okumuş ve 0 Yorum Yapılmış.
Ümmetin onurlu sesi, bütün dünyada Filistin İslâmi Direniş Hareketi HAMAS[1]’ın kurucusu ve mânevî lideri olarak bilinen Şeyh[2] Ahmed Yâsin’i şehâdetinin 17. yılında rahmetle anıyoruz. Şeyh Ahmed Yâsin, Siyonist İsrail tarafından 22 Mart 2004’te Gazze’ye düzenlenen hava saldırısında şehâdete kavuşmuştu. Şehâdetinin 17.yıldönümü vesilesiyle Şeyh Ahmed Yâsin’in hayâtı ve mücâdelesi hakkında siz okuyucularımızı bilgilendirmeye çalışacağız:
Şeyh Ahmed Yâsin’in hayâtını dört kelimeyle özetlemek mümkündür: İbadet, hicret, cihâd ve şehâdet. Bu dört kelime aynı zamanda nebevi çizgiyi, peygamberlerin bize gösterdiği kutsal yolu özetlemektedir. O, insanın bu dünyaya Allah’a kulluk görevini yerine getirmek üzere gönderildiğine bütün kalbiyle inanmış ve işte bu inancın kazandırdığı teslimiyet duygusuyla Allah’a teslim olmuş, O’na kulluk görevini özenle yerine getirmek için çalışan biriydi. Allah’a olan bu teslimiyeti onu, dünyevi hesaplarla zalimlere teslim olmaktan alıkoydu. Dolayısıyla kulluk teslimiyetiyle, bu vasfın kendisine kazandırdığı kula kul olmama onurunu bir araya getirmeyi başardı. Böylece hak bildiği yoldan asla sapmadı, zalimler karşısında zerre kadar taviz vermedi. Tertemiz vatanı, işgalci Siyonistler tarafından işgal edilince 11 yaşında ailesiyle birlikte hicret etmek suretiyle birçok peygamberin hayâtına girmiş olan hicret olayını yaşadı. İçinde bulunduğu şartların kendisine diğer kulluk görevlerine ek olarak cihâd yükümlülüğünü de yüklediğini bildi ve bedensel özürlü olmasını bu konuda mazeret olarak gösterme yoluna gitmeksizin, bir kaçamak yolu aramaksızın cihâd ve direniş hususunda başkalarına örnek olmak için hep gayret sarf etti. Sonunda Allah’a kulluk bilinci içinde cihâd ve direnişe adadığı 67 yıllık ömrünü, bir seher vaktinde, cemaatle kıldığı sabah namazının ardından kucakladığı şehâdetle tamamladı.[3]
O’nun hayâtını biraz daha ayrıntılı okuduğumuz zaman yukarıdaki dört kelimenin gerçekten bu hayâtı özetlediğini daha açık bir şekilde görürüz.
Ahmed Yâsin, 1937 yılında Filistin’in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında Yahudilerin Filistin’in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin yol açtığı felaket üzerine ailesi Gazze şehrine göç etti. 1952 yılında Gazze şehrindeki İmam Şâfii Okulu’nda ilköğrenimini tamamladı. Sonra er-Rihal Ortaokulu’nda ortaöğrenimini tamamladı. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi’nde tamamladı. Ahmed Yâsin, hayâtının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli olaya şahit oldu. Bütün bu olayların onun üzerinde önemli etkileri oldu.
Ahmed Yâsin, 1952 yazında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu. Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmalarıyla da kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı.
1967 yılında Filistin’in tamamının Siyonist işgalcilerin eline geçmesi üzerine insanlar, vatanlarını işgalden kurtarma mücâdelelerinde kendilerine önderlik edecek birilerini aramaya başladılar. İşgalci Yahudilerden gelen tehlike konusunda insanların şuurlandırılmasında Şeyh Ahmed Yâsin’in büyük rolü oldu. Şeyh Ahmed Yâsin, Gazze’de İslâm Merkezi’ni kurmasından sonra iyice tanındı ve Filistin’in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum işgal yönetimini son derece rahatsız etti ve işgal yönetimi Şeyh Ahmed Yâsin’i defalarca polis merkezine çağırdı.
1984 yılında Şeyh Ahmed Yâsin ve yardımcılarından pek çok kimse tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yâsin, İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985’te gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra Şeyh Ahmed Yâsin, yine Filistinli kitlelerin Siyonist işgalcilere karşı sürdürdükleri cihâdlarında başlarına geçti. Ahmed Yâsin 8 Aralık 1987 tarihinde başlayan intifadanın öncüsü durumundaki İslâmi Direniş Hareketi HAMAS‘ın liderliğini yürüttü. Bu teşkilatın mânevî lideri ve intifadanın devamında bir motor görevi gördü.
Siyonistler, 18 Mayıs 1989 tarihinde Şeyh Ahmed Yâsin’i yeniden tutukladılar. Onunla birlikte İslâmi Direniş Hareketi mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan sonuç getirmeyecek bir uygulamaydı. Ancak siyonistler umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi.
Uzun oyalamalardan sonra Şeyh Ahmed Yâsin, 3 Ocak 1990 tarihinde mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 ayrı suçlamadan yargılandı. Ahmed Yâsin’in mahkeme başkanına söylediği söz şu olmuştu: “Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır.”
Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Daha sonra Siyonist yönetim Şeyh Ahmed Yâsin’in 6 Ekim 1991 tarihinde mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu sırada, Şeyh Ahmed Yâsin’in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991 tarihinde de Şeyh Ahmed Yâsin hakkında mahkemenin verdiği zulüm hükmü açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yâsin’i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme; Ahmed Yâsin’e ayrıca öldürme emirleri verdiği ve İsrail’i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi.
Ahmed Yâsin, sağlık durumunun kötüleşmesine, maruz kaldığı kötü uygulamalara ve bedensel özürlü olması dolayısıyla zindanda çektiği sıkıntılara rağmen işgalciler karşısında hiçbir taviz vermedi. Onun şu sözü dâvâsı ve inancı konusunda ne kadar kararlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: “Benim için hapiste 100 yıl kalmak karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha iyidir.”
Şeyh Ahmed Yâsin, sekiz yıl süren zindan hayâtı boyunca kararlılığından hiç bir şey kaybetmedi ve Siyonist yönetimi muhatap kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmedi. Şeyh Ahmed Yâsin, sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün’ün başkenti Amman’a getirildi.
Gazze’de Şeyh Ahmed Yâsin, Amman’da bir süre tedavi gördükten sonra vatanı Filistin’e ve ailesinin ikamet ettiği Gazze’ye döndü. Zindan hayâtı boyunca çektiği sıkıntılar, eziyetler onu yıldırmamıştı. Çünkü Gazze’ye dönüşünün ardından hemen Filistin direnişindeki mânevî lider mevkiine yeniden oturarak mücâdelesini kaldığı yerden devam ettirmeye başladı.
Şeyh Ahmed Yâsin, Gazze’ye dönmesinden sonra da mücâdelesine devam etti. Bu sebeple 29 Eylül 2000’de başlayan Aksa İntifadası’nın da mânevî lideri olarak biliniyordu. İşgalci Siyonistler tarafından da sürekli takip ediliyordu. Bu takip sebebiyle daha önce de bir suikast girişimine hedef olmuş ama Allah’ın izniyle mucizevî bir şekilde saldırıdan sağ kurtulmuştu.
İsrail ordusu, 15 Aralık 2001’de başlattığı geniş çaplı bir saldırı hareketiyle, özellikle HAMAS üzerinde etkili olmaya çalışırken, bu saldırı esnasında Şeyh Ahmed Yâsin’in içinde bulunduğu cami, İsrail ordusunun füzelerine hedef oldu, fakat Yâsin bu saldırıdan yara almadan kurtuldu.
24 Haziran 2002’de, Şeyh Ahmed Yâsin Filistin Yönetimi tarafından Gazze Şeridi’ndeki evinde göz hapsine alındı. Bir yetkili, “Şeyh Yâsin’in, Filistin halkının ulusal çıkarlarını korumak için önceki günden başlayarak evinde göz hapsine alınmasına karar verildi” dedi. Yetkili, kararın Yâser Arafat tarafından alındığını kaydetti.
2003 Eylül’ünde HAMAS liderlerinin toplantı yaptığı bir yeri İsrail bombaladı ve Şeyh Yâsin, bu bombardımandan elinden hafif bir yara olarak kurtuldu.
Filistin’de işgale karşı iki ayrı intifadanın öncülüğünü yapan, vücudunun felçli olmasına rağmen Allah yolunda mücâdeleden, direnişten geri kalmayan büyük insan, büyük lider, HAMAS’ın mânevî lideri Şeyh Ahmed Yâsin, Siyonistlerin düzenledikleri bir suikast neticesi 22 Mart 2004 tarihinde hayâtını kaybetti. Şeyh Yâsin, evinin yakınındaki camide sabah namazını kılmasının ardından işgalci Siyonistlerin helikopterleri tarafından fırlatılan füzelere hedef olarak şehîd oldu. Saldırıda ikisi Ahmed Yâsin’in yardımcısı olmak üzere dört kişi daha hayâtını kaybetti.[4]
Bir Direniş Önderi Olarak Ahmed Yâsin
Şeyh Ahmed Yâsin, bütün dünyada Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)’ın kurucusu ve mânevî lideri olarak bilinir. Fakat o sadece belli bir oluşumun, örgütün değil Filistin’de bir neslin yeniden dirilişine, uyanışına ve kimliğine sahip çıkmasına vesile olan kutsal bir direnişin önderidir. Dolayısıyla o Filistin’in, Filistin dâvâsının, Siyonist işgale karşı verilen kutsal bir mücâdelenin önderidir. İşgale karşı 1987’de başlatılan birinci intifadaya o öncülük etmiştir. 2000 yılında başlatılan Aksa İntifadası’nın da en önemli mânevî önderi ve motoru olmuştur. Bundan dolayı Filistin’de o “iki intifadanın şeyhi (yani lideri, önderi)” olarak bilinmektedir. O, HAMAS’ı Filistin’de belli bir kesimi diğer kesimlerden ayrıştırmak amacıyla değil, sahip olduğu İslâmi bilincin işgale karşı verilen mücâdeleye öncülük etmesi, yani toplu bir direnişin başlatılması için kurmuştur.[5] HAMAS’ın çok kısa süre içinde oldukça geniş bir kitlesel destek elde etmesinin en önemli sebebi de işte bu anlayıştır. Bu anlayışından dolayıdır ki o HAMAS’ı, Filistinlileri birbirine kırdırma amacına yönelik fitne çabalarından uzak tutmayı, böylece işgale karşı verilen mücâdelede safların birliğini korumayı başarabilmiştir. Bu özelliğinden dolayı o sadece bir örgütün, oluşumun değil Siyonist işgale karşı verilen kutsal mücâdelenin mânevî lideriydi. Sol gruplar ve Hıristiyanlar da dâhil olmak üzere, Siyonist işgalcilerin gasp ettiği hakların geri alınması, Filistin’in yeniden özgürlüğüne kavuşması gerektiğine inanan tüm Filistinliler tarafından karizmatik bir lider, bir dâvâ önderi olarak biliniyordu. Şehâdetinden sonra Hıristiyanların bile onun için dua etmeleri, canileri protesto amacıyla gösteri düzenlemeleri zaten bunu apaçık bir şekilde ortaya koymuştur.
Şeyh Yâsin 1999’daki Ramazan mesajında şöyle diyordu: “Buradan, Filistin toprağından, İsra ve Mirac toprağından, etrafını Yüce Allah’ın mübarek kıldığı Aksa toprağından bu satırları size yazıyorum. Yurdunu kurtarmak ve Siyonist düşmanı dize getirmek için mücâdele eden mücâhid halkımızın yanında yer aldığınız sürece siz de mücâhidsiniz. Kalpleriniz bizim Filistin’deki cihâdımızla beraber olduğu, kalemleriniz bizim Filistin’deki dâvâmızı savunduğu sürece siz de mücâhidsiniz. Kim bir gaziyi teçhiz ederse o gaza etmiş gibidir. Kim bir gazinin geride kalan ailesine bakarsa o gaza etmiş gibidir. Burada, işgal altındaki topraklarda yaşayan halkınıza maddi, mânevî ve siyasi yönden yardımcı olduğunuz sürece siz mücâhidsiniz. Filistin’le, Kudüs’le, Aksa’yla ilgili görevinizi yerine getirme ateşiyle yanıp tutuştuğunuz sürece siz mücâhidsiniz. Allah’ın sözünü dünyaya tebliğ ettiğiniz, hakkı savunduğunuz, hakkın yanında yer aldığınız sürece siz mücâhidsiniz. Şanı yüce olan Allah hak ve doğru olan sözünde şöyle buyuruyor: “Öyleyse inkârcılara boyun eğme ve onlara karşı onunla (Kur’an’la) büyük bir cihâd ver.” (Furkan, 52)”
Kendisiyle telefonla yapılan bir röportajda da şöyle diyordu: “Değerli kardeşlerim! Dünyanın değişik yerlerindeki mü’min ve mücâhid gençler! Biz bugün İslâmî hareketin merhalelerinden bir merhale üzereyiz. Bu merhale gelişme ve yükselme merhalesidir. Yüce Allah’ın izniyle zafer noktalarına doğru ilerleme merhalesidir. Biz bugün vatanımızda ümmetimiz ve toplumumuz açısından ana tabanı oluşturmaktayız. Allah’ın izniyle, er ya da geç zafer bizim olacaktır. Dünyada çeşitli devletler bulunuyor. Güçlü her zaman güçlü olarak, zayıf da her zaman zayıf olarak kalacak değildir. Yarın inşallah güçlüler biz olacağız. Vatanımızın ve topraklarımızın bütün parçalarını kurtaracağız. Onurla ve zaferle oraya döneceğiz. Böylece orada Allah’ın sözü yüceltilecek, Allah’ın kelamı en yüce kelam olarak haykırılırken, inkâr edenlerin kelamları en aşağı dereceye düşecektir.
Bizim HAMAS olarak hedefimiz toprağımızı kurtarmak ve hakkımızı geri almaktır. Bu sürekli, sabit ve değişmeyecek bir hedeftir. Bu hedef er veya geç gerçekleşecektir. Bu hedef Filistin dâvâsına hizmet etmektedir. Biz Filistin halkının birliği, arasına herhangi bir ihtilafın, uzlaşmazlığın girmemesi, iç savaş çıkmaması için çalışacağız. İşte bu Filistin dâvâsına hizmet edecektir. Hedef tektir.
Benim bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlaklanmalarıdır. Doğruluk, güvenilirlik, ahde vefa, sevgi, kararlılık, çalışma ve üründe ihlâs, Müslümanlarla yardımlaşmak ve onların dertleriyle dertlenmek de İslam ahlakının gereklerindendir. Allah yolunda cihâd ve Allah Teâlâ’nın kelâmının en yüce olması için başkalarıyla yardımlaşmak da İslam ahlakının gereklerinden biridir. Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve âhireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz.”[6]
Amerikalı bir gazetecinin: “Amerikan kamuoyunda HAMAS’ın eylemleri[7] terör olarak nitelendiriliyor. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?” diye sorması üzerine şeyh Ahmed Yâsin şu cevabı vermişti: “Bu gülünç bir şey. Çünkü bir şeye tek gözle bakan onu tam ve gerçek olarak göremez. HAMAS herhangi bir terör eylemi gerçekleştirmiyor. O, halkını, toprağını ve kendini savunuyor. İsrailliler, Mescidi Aksâ’da ve Hz. İbrahim Camisi’nde sivil Filistinlilere yönelik terörist saldırılar gerçekleştirmeden önce HAMAS sivillere yönelik en ufak bir eylem gerçekleştirmemişti. HAMAS esas itibariyle bir askeri örgüt değil insani bir örgüt, hizmeti esas alan toplumsal bir harekettir. Fakat bizim toprağımızı zorla elimizden alan, evlatlarımıza saldıran bir yerleşimciye karşı savaşma hakkımız yok mu? Böyle birine karşı savaşmak bizim meşru hakkımız değil mi? İkinci olarak, bizim halkımıza karşı Deir Yâsin’de, Kana’da ve sair yerlerde gerçekleştirilen katliamları niye görmüyorsunuz? Bizim insanlarımız BM binalarına sığınıyor, İsrail uçakları gelip onların sığındıkları binaları bombalıyor ve suçsuz insanları topluca katlediyorlar. Neden olaylara sadece tek gözle bakıyorsunuz. Bütün bu katliamları neden görmezlikten geliyorsunuz? Eğer işgale karşı toprağını savunanın yaptığını terör olarak nitelendiriyorlarsa bizzat işgalin kendisini ne olarak niteleyecekler? Amerika’nın topraklarının herhangi bir bölümü işgal edilseydi sizin tutumunuz ne olurdu acaba?”[8]
ŞEYH AHMED YÂSİN’İN DUÂSI
“Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır! Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken! Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye. ‘Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü’min kullarına yardım et!’ diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor? Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: Bizler direndik, ileri atıldık ve kaçmadık. Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın! Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah’ım! Sana şikâyette bulunuyorum… Sana şikâyette bulunuyorum… Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin… Sen bizim Rabbimizsin… Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı? Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsâd edilmiş ekinler aşkına, sana şikâyette bulunuyorum. Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı… Birliğimiz bozuldu… Yollarımız ayrıldı… Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyoruz…”
SONUÇ YERİNE
Şeyh Ahmed Yâsin, 22 Mart 2004 tarihinde 67 yaşındayken bir sabah namazı çıkışında işgalci siyonistlerin füze saldırılarına hedef olarak şehâdete ulaşmıştı. Onun şehîd edilmesi Filistin halkına ve ümmetin yaralarıyla imanî bilinçle ilgilenenlere gayet ağır gelmişti. Ama kendisi için bir kazançtı. İman dâvâsı ve Filistin’in işgalden kurtarılması için kararlılıkla mücâdele ettikten sonra yatağında ölmek belki onun daha çok ağırına gidecekti. Çünkü o bir direniş önderi olduğu gibi “Ve’l-mevtu fî sebili’llahi esmâ emâninâ (Allah yolunda ölmek arzularımızın en yücesidir)” diyenlerdendi.
Bazı önderler vardır ki onların ölümleri binlercesinin belki milyonlarcasının dirilişine vesile olur. Bu sebeple düşman onları öldürmekle bir ayak bağını çözdüğünü zanneder ama kendini bir çıkmaz sokağa attığını görür. Şeyh Ahmed Yâsin de şehâdetiyle nicelerinin dirilişine vesile olan, kararlılığıyla müstesna bir örnek ortaya koyan direniş önderlerindendir. İşgalci Siyonist devlet onu öldürmekle Filistin direnişini başsız bırakacağını ve işgal altındaki vatanı kurtarmak için mücâdele edenlerin gözlerini korkutacağını sanıyordu. Ama korkmak zorunda kalan o oldu. Korkusuzca ve kararlı bir şekilde yürütülen mücâdele onu Gazze’den çekilmeye zorladı. Bu zafer, işgale karşı direniş seçeneğini seçenlerin sayılarının artmasına vesile oldu ve Şeyh Ahmed Yâsin’in attığı tohumların büyüyüp ağaç olmasıyla teşekkül eden Filistin İslâmî Direniş Hareketi (HAMAS)[9] büyük bir başarı gerçekleştirdi.
Şeyh Ahmed Yâsin, sağlığında düşünceleriyle, örnek tavrıyla ve kararlı mücâdelesiyle, ölümünde de şehâdetiyle cihâd yolunu aydınlatanlardan oldu. Yüce Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret diliyoruz. Allah şehâdetini kabul etsin. Bizleri de iman ve hak yolunda mücâdelede kararlı olup, o’nun yolunu tutanlardan eylesin.
DİPNOTLAR:
[1] “Müslüman Kardeşler Örgütü”nün Filistin kolu olarak bilinen HAMAS, adını Arapça Haraketul-Muqavemetul-İslâmiyyye (İslami Direniş Hareketi) kelimelerinin ilk harflerinin bir araya gelmesinden alıyor. “HAMAS” aynı zamanda Arapça’da “hamiyet; Bir insanın yurdunu, ulusunu, ailesini koruma çabası) ve “şevk” anlamına geliyor. Kısa dönemli amacı İsrail’in Filistin topraklarından çekilmesini sağlamak olan örgütün, uzun dönemdeki hedefi, İsrail devletini önceleyerek 1948 sınırlarını esas alan İslami bir Filistin devleti kurmak.
[2]Arapçada “Yaşlı kimse, kabile ve aşiret reisi, bir sahada üst seviyeye gelmiş otorite” anlamlarındaki “Şeyh” kelimesi İslâm âleminde ilmi ve faziletiyle önde gelen âlimler için sıklıkla kullanılmaktadır. Türkiye de ise daha ziyade tasavvufta velî, pîr, er, eren ermiş ve mürşid kelimeleriyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Mevzumuz olan Ahmed Yâsin, “Şeyh” lakabıyla tanındığı için bizde bu lakabıyla anacağız. Yoksa Şeyh Ahmed Yâsin’in herhangi bir tarikat’a bağlandığı veya bir tarikatın lideri olduğu konusunda bir bilgiye sahip değiliz.
[3] Ahmed Varol, Şehâdetinin İkinci Yıldönümünde: Şeyh Ahmed Yâsin http://www.vahdet.info.tr/filistin/dosya6/1534.html
[4] http://www.vahdet.info.tr/filistin/dosya6/1534.html
[5] HAMAS 2006 yılında Filistin’de genel seçimlere ilk kez katılma kararı almıştır. 25 Ocak 2006 tarihinde yaklaşık 1 milyon Filistinli seçmenin oy kullandığı seçimlerde HAMAS büyük bir zafer kazanmıştır. Filistin Yasama Meclisi’nde 132 koltuktan 74’ü HAMAS’a, 45’i El-Fetih’e gitmişti. Geri kalan 13 oy diğer partiler ve bağımsız adaylar arasında paylaşıldı. HAMAS’ın Sözcüsü Muşir El Mısrî, İstanbul`da katıldığı bir programda, HAMAS`ın demokrasinin bir parçası olduğu yönündeki propagandaları şöyle cevaplamıştır: ‘’Bazı kardeşlerimiz bizlerin seçimlere girerek ‘’Demokratik’’ kulvara doğru gittiğimizi söylemektedir. Bizlerde Türkiye’de bu yönde söylentiler olduğunu duyduk. Bu tamamen batı ve ABD’nin propagandasıdır. Filistin’de’’ Demokratik’’ bir yapı yoktur. Filistin anayasası tamamen İslam şeriatı üzerine yapılandırılmıştır. Ve ilk maddesi ‘’İslama aykırı hiçbir hüküm verilemezdir’’. Biz iktidara geldiğimizde bu anayasada FKÖ tarafından yapılan bazı değişikliklerde sadece had cezalarını kapsayan birkaç kanunda İslam’a aykırılıklar gördük. Ve hemen bunu ulemamıza danışarak düzelttik. Bizler İslam şeriatı neyi emrediyorsa Gazze’de onu uyguluyoruz. Demokrasiye karşı tavrımız nettir. Şu unutulmamalıdır ki HAMAS cihâd çizgisinde kurulmuş İslami bir yapıdır.Tüm Filistin ve Mescid-i Aksa özgür oluncaya kadar da silah bırakmayacaktır’’ http://www.islam-tr.com/forum/konu/hamas-biz-demokratik-bir-yapi-degiliz.20203/
[6] http://www.gencbirikim.net/sehadetinin-10-yildonumunde-seyh-ahmed-Yâsin/
[7] İzzeddin el-Kassam Tugayları (Kassam), HAMAS’ın silahlı kanadı olarak 1992’da İsrail’in Filistin işgaline karşı mütevazi bir tüfekle başladığı direnişini, şimdi bir orduya sahip olarak yürütüyor. Yahya Ayyâş, Nizar Reyyân, Salah Şehade ve Ahmed Caberi gibi birçok komutanını İsrail saldırılarında kaybeden silahlı grubun liderliğini Mervan İsa ve Muhammed Deyf sözcülüğünü ise Ebu Ubeyde yapıyor. Kassam, Gazze’ye karşı (2008 ve 2012) yıllarında açılan savaşta İsrail’e karşı koyma imkânı sağlamakla kalmamış aynı zamanda büyük teknolojik imkânlara sahip İsrail ordusu’na büyük zararlar vermişti.
[8] http://www.vahdet.info.tr/filistin/dosya6/1534.html
[9] Yazı boyunca HAMAS’ın olumlu özelliklerinden bahsettik. Dipnotta da olsa HAMAS’ın İran Zulüm Devleti ile ilişkisi hakkındaki tenkidimizi dile getirelim: HAMAS yıllardır uluslararası ve bölgesel güçler tarafından yalnızlaştırılma politikalarına karşı destek alma meyânında İran ile sıcak ilişkiler içerisinde olmuştur. Ortadoğu’da yaşanan en son gelişmeler ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, bölgedeki dengelerin hızla değiştiğini göstermekte. HAMAS, daha önce Katar, Türkiye ve Mısır’dan temin ettiği desteği şimdi Tahran’dan sağlayarak İsrail’e karşı direnişini sürdürmek isterken İran ise, Filistin meselesi aracılığıyla Suriye, Irak üzerindeki etkinliğini dinç tutmayı hedeflemektedir. “Denize düşen yılana sarılır” misali bölgedeki İslam(!) devletlerinden destek alamayan HAMAS’ın İran ile diyalogda bulunmasını bir nebze anlayabiliyoruz fakat bu durumun İslam ümmeti için zarara sebep olduğu ortadadır. Özellikle Suriye’de cihâdın başlamasıyla tabir caizse ‘ne mal oldukları’ iyice tebellür eden İran ve Hizbullah örgütünün hâinliklerine karşı HAMAS’tan daha yüksek sesle itiraz bekliyoruz.

Yazar : imamoglumehmet
Yazar Hakkında : Ankara 1973 doğumluyum. Mamak İmam-Hatip Lisesinden 1991’de mezun oldum. 1996’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden İyi dereceyle mezun oldum. 1996’da Artvin’de öğretmenliğe başladım. Hâlen Ankara Keçiören Anadolu İmam-Hatip Lisesinde Meslek Dersleri öğretmenliği yapmaktayım.
Sitemizde En Çok Okunan İçerikler




Sitemizde En Çok Yorumlanan İçerikler




Videolar
'Mü'minûn Sûresinden Âhiret Sahneleri' Sohbeti
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (1)
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (2)
Âl-i İmrân Sûresi 190-195. âyetin tefsiri
Düğün Sohbeti
Suriye ve Mısır'daki Kardeşlerimiz İçin Dua
Ahir Zaman Müslümanına Notlar
Arşiv
Etiketler
Tavsiye Siteler
İmam Buhari Vakfı
İyiliğe Çağrı Yardım Derneği