Rabbânî Âlim Abdulfettah Ebû Gudde (Rh.a)
16.02.2021 tarihinde Yazılarım kategorisine eklenmiş, Kişi Okumuş ve 0 Yorum Yapılmış.
Hz. Muhammed Efendimizin: “Ümmetimden kıyamete kadar hak üzere sebat eden ve muhalefet edenlerin kendilerine zarar veremeyeceği bir grup daima var olacaktır”.[1] “Bu ilmi, her kuşağın adil olanları devralacaktır. Bunlar, aşırıların tahrifatını, batıl ehlinin ona sızarak yapacağı tahribi ve cahil kimselerin tevillerini ondan (İslâm dininden) uzak tutarlar” [2] buyurarak müjdelediği bir âlimler topluluğu, İslam tarihi boyunca Allah Rasûlü’nün (s.a.) mirasını yüklenerek aşırıların tahrifini, batıl ehlinin istismarını ve cahillerin tevilini ondan savmayı üstlenmiş ve başarmıştır.
İşte, bu mübarek görevin son temsilcilerinden biri de bundan 24 sene önce 16 Şubat 1997 de Rahmet-i Rahman’a kavuşan Âlim-i Rabbani Abdulfettâh Ebû Gudde (Rahmetullahi Aleyh)’dir.
İsmi, Abdulfettâh b. Muhammed b. Beşîr b. Hasan el-Kureşî el-Mahzûmî el-Hâlidî’dir. Soyu, Halid b. Velîd’e (r.a.) dayanmaktadır.[3] Doğduğunda, dokuma işi ve ticaretiyle meşgul olan babası ile dedesinin, bin parça mal satıp çok bereketli bir gün geçirmeleri üzerine kendisine “darlıkları, sıkıntıları gideren, bereket kapılarını açan Allah Teâlâ’nın kulu” anlamına gelen Abdulfettâh ismini vermişlerdir. Künyesi Ebû Gudde’dir.
Ebû Gudde, 17 Receb 1335/9 Mayıs 1917 günü, Suriye’nin tarihî şehirlerinden Halep’in tarihî kapılarından biri olan Bâbu’l-Hadîd’in yakınında bulunan Cübeyle mahallesindeki bir evde dünyaya geldi.[4] Çocukluğu ailesinin yanında geçmiştir. 8 yaşına geldiğinde dedesi onu el-Medresetü’l-Arabiyyetü’l-İslâmiyye adında özel bir okula kaydettirdi. Dördüncü sınıfa kadar buraya devam edip okuma ve yazmayı öğrendi. Daha sonra Muhammed Ali el-Hatîb’in medresesine girdi. 1936 yılında Hüsreviyye Medresesi’nde öğrenime başladı. 6 yıl burada eğitim gören Ebû Gudde, 1942 yılında mezun oldu. Bir süre daha Halep’te bazı âlimlerden özel dersler aldı.
Ardından Mısır’a gitti ve 1944 yılında el-Ezher Üniversitesi İslâm Hukuku Fakültesi’ne başladı. Osmanlı Şeyhülislâm Ders Vekili Muhammed Zâhid el-Kevserî[5] ile tanıştı ve ondan özel dersler aldı.[6] 1948 yılında İslâm Hukuku Fakültesi’nden “âlimiyye” diploması alarak mezun oldu. Ardından aynı üniversitenin Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesi’nde iki yıl öğretim metotları (usûlü’t-tedrîs) ihtisası yaparak 1950 yılında Pedagoji diploması aldı.
Ebû Gudde, 1950 yılında, Fâtıma Dellâl[7] ile evlendi. Fâtıma Dellâl, tek eşi olup kendisiyle mesut bir hayat sürdüğü bu hanımdan üçü erkek, sekizi kız olmak üzere 11 çocuğu dünyaya gelmiştir.
Eserlerinde değişik hocalardan ilim öğrenmenin faydalarına yer veren Ebû Gudde, mümkün oldukça fazla hocadan istifade etmeye gayret etmiştir. İcâzet aldıklarıyla birlikte, sayısı 183’ü bulan ilim adamlarından 120 kadarının derslerine katılmıştır. Çoğu Halep, Şam ve Mısır’da olmak üzere Hindistan, Pakistan, Kuzey Afrika vb. değişik bölgelerdeki hocalarından bazıları şunlardır[8]: Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Şeyh Muhammed Zâhid el-Kevserî, Ahmed b. Muhammed ez-Zerkâ, Mustafa ez-Zerkâ, İsa el-Beyânûnî, Muhammed Hıdır Hüseyin, Yusuf ed-Dicvî, Muhammed Ebû Zehra, Abdülğanî Abdülhâlık, Ahmed Muhammed Şâkir, Abdülhalîm Mahmûd, Haseneyn Muhammed Mahlûf, Abdülvehhâb Hallaf, Muhammed Abdülhayy el-Kettânî, Muhammed Yûsuf el-Kândehlevî, Muhammed Zekeriyyâ es-Sehâranfûrî, Muhammed et-Tâhir b. Âşûr.
Mısır’da tahsilini tamamlayarak 1951 yılında memleketi Halep’e dönen Ebû Gudde, Halep’in ileri gelen liseleri yanında, dinî eğitim yapan Şa’baniyye ve kendisinin de mezun olduğu Hüsreviyye medreselerinde 11 yıl süren müderrisliğin ardından, 1962 yılında Şam’daki Dımaşk Üniversitesi İslâm Hukuku Fakültesi’ne atandı. Dımaşk Üniversitesi’nde görev yaptığı 1962-1964 yılları arasında değişik dersler verdi. Ardından iki yıl süreyle fakülte bünyesinde bazı idarî görevlerde bulundu.
Bu dönemde, totaliter Baas diktatörlüğünün Suriye’yi diktatörlüğe doğru götürdüğünü gören Ebû Gudde, Halep âlimlerini bir araya getirerek ortak bir cephe oluşturmak istemişse de, bu girişimi başarılı olamadı. İslâm Hukukunun uygulanması gerektiğini savunan Ebû Gudde, dinin saygınlığını zedeleyeceğini düşündüğü bir takım girişimlere karsı sert tepki göstermesi sebebiyle, birçok ilim adamıyla birlikte, Baas Partisi iktidarınca tutuklanarak Tedmur’daki Askeri Hapishane’ye konuldu. Burada yaklaşık 11 ay süren tutukluluk döneminden sonra serbest kaldı.[9]
1965 yılında, davet üzerine Suriye’den ayrılıp Suudi Arabistan’a giden Ebû Gudde, bilâhare İmam Muhammed İslâm Üniversitesi’ne dönüşen İslâm Hukuku ve Arap Dili fakültelerinde ders vermeye başladı. 1966 yılının yaz mevsiminde memleketine dönen Ebû Gudde bir süre sonra Suudi Arabistan’a yerleşerek yine İmam Muhammed İslâm Üniversitesi’nde önce İslâm Hukuku Fakültesi’nde, sonra Yüksek Hukuk Enstitüsü, ardından da Usûlüddîn Fakültesi’nde öğretim görevlisi (el-Üstâz el-muallim) olarak çalıştı.
Ebû Gudde, İmam Muhammed İslâm Üniversitesi’nde 23 yıl ders verdikten sonra 1988 yılında buradan ayrıldı ve Riyad’da Kral Suûd Üniversitesi’nde tedris faaliyetine devam etti. Eğitim Fakültesi’nde bir süre ders verdikten sonra, ilmî çalışmalarına daha fazla vakit ayırabilmek amacıyla kendi isteğiyle 1990 senesinde emekli oldu.
Suudi Arabistan’da görev yaptığı dönemde; aralarında Sudan, Yemen, Katar, Hindistan ve Pakistan’ın da bulunduğu değişik ülkelerdeki birçok üniversitede misafir ilim adamı olarak bulundu. Ayrıca Suriye, Irak, Fas, Yemen, Somali, Sudan, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Türkiye ile Avrupa ve Amerika kıtasındaki değişik ülkelerde, çok sayıda uluslar arası konferans ve kongrelere katıldı. Bu bağlamda Afganistan’a giderek, Rus işgaline karsı savaşan gruplar arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için çaba harcadı.
Emeklilik sonrası kendisini yoğun bir şekilde telif ve tahkik çalışmalarına veren Ebû Gudde 17 Şubat 1997/9 Şevvâl 1417 pazar günü seher vaktinde 80 yaşında iken Riyad’da vefat etti. Mescid-i Nebevî’de kalabalık bir cemaatle cenaze namazı kılındıktan sonra vasiyet ettiği gibi Cennetü’l-bakî’ kabristanlığına defnedildi.
İLMÎ KİŞİLİĞİ
Ebû Gudde’nin ilmî kişiliğinde dikkati çeken husus, onun İslâmî ilimlerin hemen hepsinde, özellikle de hadis ilimlerindeki uzmanlığıdır. Önce Halep’in o dönemdeki ilmî birikimini kendisinde toplamış olan Hüsreviyye medresesinde, ardından Mısır’da el-Ezher Üniversitesindeki öğrenciliği sırasında iyi bir eğitim alan Ebû Gudde, ayrıca katıldığı çok sayıda özel dersler sayesinde İslâmî ilimlerin hemen hepsinde güçlü bir altyapı oluşturmuştur. Çok sayıda ilim adamı tarafından “allâme” olarak nitelendirilen Ebû Gudde, akâid ve tefsir ilmiyle de ilgilenmiş olmakla birlikte özellikle hadis, fıkıh ve Arap dilinde yetkili bir hale gelmiştir.
Yakından tanıyan bazı hocalarının ve ilim adamlarının onu “konuşan sözlük” olarak nitelendirmesi, zor beğenen bir kişi olarak tanınan Halep’in önde gelen Arap dili ve edebiyatçısı Abdülvehhâb es-Sâbûnî’nin Ebû Gudde’nin bu sahadaki üstün yerini kabullenmesi ve Muhammed Avvâme’nin kendisini nahiv ilminde “hüccet” diye nitelendirmesi, Ebû Gudde’nin bu alandaki konumu hakkında fikir vermektedir.
Büyük İslam alimlerinden Ebü’l-Hasen en-Nedvî: “Bu asırdaki muhaddislerin güvenecekleri allâme, fakîh, usûlcü, muhakkik, İslâm davetçisi, irşâd ehli, muttakî ve sâlih insan, saygıdeğer ilim adamı Abdulfettâh Ebû Gudde, büyük gayreti, isabetli görüşleri, değişik ilimlerdeki uzmanlığı ile selef âlimlerinin hatırası rabbânî bir âlimdir”[10] demekte, yine büyük alim Yusuf el-Karadâvî de: “Sevgili dostumuz, büyük muhaddis, fakîh, İslâm davetçisi, irşâd ehli, allâme, değerli ilim adamı Abdulfettâh Ebû Gudde, geniş bilgisi, itidâli, dikkati ve ortaya koyduğu hüküm ve görüşlerinde titiz araştırmalarıyla tanınmaktadır“[11]diyerek Ebû Gudde’yi övmektedir.
Ebû Gudde’yi takdir eden pek çok ilim adamı yanında kendisini tenkit edenler de olmuştur. Bunlardan öne çıkanlar Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Bekr Ebû Zeyd ve Muhammed Lutfî es-Sabbâg’dır. Ebû Gudde’yi tenkit eden ilim adamlarının genelde Hanefî, özelde Zahid el-Kevserî aleyhtarlıklarıyla öne çıkmış olmaları, kanaatimizce, onların Ebû Gudde’ye karşı tavırlarını anlaşılır kılmaktadır. Ebu Gudde, Hanefîliğin aleyhinde bulunanlarla hesaplaşma içerisine girmesiyle, dinî açıdan yanlış gördüğü inançlara, dinde reform (ıslâh) ve yenileştirme çabalarına, mezhepleri birleştirme ve mezhepleri terk etme gibi düşüncelere şiddetle karşı çıkarak geleneksel fıkıh ve usûlünü savunmasıyla dikkati çekmiştir. Suudi Arabistan’da yaygın olan Vehhâbilik akımına mesafeli, Hanefî mezhebine bağlı, onu savunan ve Kevserî’nin talebesi bir muhaddis olarak Ebû Gudde’nin temsil ettiği bu çizgi, ikamet ettiği Suudi Arabistan’da kendisini hedef haline getirmiştir. Diğer taraftan Suudi Arabistan’da tepkiye maruz kalan sadece Ebû Gudde değildir. Onun gibi Vehhâbiliğe mesafeli, Hanefi ve aynı zamanda Kevserî’ye karşı sevgi ve saygı besleyen Muhammed Ali es-Sâbûnî ve Muhammed Avvâme gibi ilim adamları da benzer tenkit ve ithamlara maruz kalmışlardır.[12]
Ehl-i sünnet itikadına bağlı olan Ebû Gudde, Allah’ın (c.c.) isimleri ve sıfatları konusunda selef metodunu benimsemektedir. Bu hususta âyet ve hadislerde geçen ifadeleri “te’vîl, tahrif, teşbih ve temsile gitmeksizin” olduğu gibi kabul eden Ebû Gudde kritik kelâmî konulara dalmaktan daima uzak durmuştur. Tevhid’e aykırı gördüğü konularda uygun üslupla uyarılarda bulunmuştur. Buna bir örnek olarak, müteşerri mutasavvıf Abdülkâdir Geylânî’den (v. 561/1166) “ğavsü’l-encâb ve gavsü’s-sekaleyn” diye söz eden Hanefî hadis ve fıkıh âlimi Abdülhayy el-Leknevî’nin (v. 1304/1886) kullandığı lakaplar üzerine şu dipnotu düşmüştü: “el-Leknevî, Şeyh Abdülkâdir Geylânî için keşke bunların dışında bir lakap kullansaydı! Ben, Şeyh Abdülkâdir Geylânî’nin ne kendisi ne de başkası için bu nevi lakapların kullanılmasına rıza göstereceğini hiç zannetmiyorum. Lakapları bu şekilde büyüterek kullanmak, hayırlı nesil olan selefin ahlâkına ve tarzına uygun değildir”[Leknevî, er-Raf’u ve’t-tekmîl, s. 374, Ebû Gudde’nin notu]
Amelde Hanefî olan Ebû Gudde, kendi özelinde fetvadan ziyade takva ile amel etmeye özen gösterdiği, fetva verirken ise mezhebe sıkı sıkıya bağlı kalmayarak “tesâhüle varmayan bir müsâmaha” içerisinde hareket ettiği kabul edilmektedir. İctihad derecesine ulaşmamış, kaynakları ve teferruatıyla dinî hükümlere tam bir şekilde vakıf olmayan kimselerin mezheplere bağlı olması gerektiğini düşünen Ebû Gudde, âlimler tarafından verilen ruhsatların peşinden koşulmasını ve şaz görüşlerle amel edilmesini hoş karşılamamıştır.[13]
Öğrencisi Ahmed Hamdi Yıldırım’a göre; “Ebu Gudde Hoca efendi her şeyde kusur arayan, her söze şüpheci nazarlarla bakan, en muteber kaynakları bile istihfaf ve istihkar ifadeleriyle basite alan, asırlar boyunca Müslümanların iman, ibadet, ahlâk ve muamelatta önder kabul ettiği “imam”lara bile dil uzatmaktan çekinmeyen, İslâm âliminden ziyade bir oryantalist gibi davranan, tek arzusu bazı entelektüel çevrelere şirin görünmek olan reformist ve modernist bir kimse değildi. Böyle tipleri hiç sevmezdi. Bununla birlikte sadece eski kitapları okumakla yetinen, ilim dünyasına yeni hiçbir katkıda bulunmayan, yeni gelişen olaylara ve güncel problemlere çözüm getirmeyen, klasik mânâda, sıradan bir kişi de değildi. Ne modernist idi, ne de klasik bir tipti. O, eskilerin sarsılmaz azmi ve ihlâsı ile modern akademik araştırma üslûbunu mezceden eşine az rastlanan bir tahkik üstadı idi. “[14]
Öğretim hayatı süresince değişik ülkelerden çok sayıda öğrenci Abdulfettâh Ebû Gudde’den istifade etmiştir. Ebû Gudde’nin öğrencilerinden öne çıkan bazıları şunlardır: Nureddîn Itr, Adnân el-Ğaşîm, Muhammed Avvâme, Mahmûd Mîra, Nâcî Acem, Muhammed Ebü’l-Feth el-Beyânûnî, Salâhuddîn el-İdlibî, Adnân Sermînî, Abdüssettâr Ebû Gudde, Mecd Mekkî, Abdullah Azzâm, Muhammed Takî el-Osmânî, Selmân en-Nedvi, Nureddin Boyacılar, Seyyit Bahçıvan, H. İbrahim Kutlay, Hamdi Arslan, Nurettin Yıldız, Ömer Boynukalın, Ahmed Hamdi Yıldırım, Muhammed Beyler. Ayrıca Yusuf el-Karadavî, Vehbî Süleyman el-Gavcî, Muhammed Takî el-Osmânî gibi tanınmış bazı ilim adamları da kendisinden icâzet almışlardır.[15]
ESERLERİ
Abdulfettah Ebu Gudde bir kısmı te’lif, bir kısmı tahkik olmak üzere 70 küsur eser bırakmıştır. Kitap çalışmalarından bir kısmı telif, büyük çoğunluğu ise tahkik ve neşir çalışmalarıdır.
A) TAHKİKLERİ: Tahkik; bir eserin mümkünse en önemli yazmalarını temin etmek, ardından yazıya geçirmek (nesih), sonra karsılaştırmasını yapmak (mukâbele), son olarak da gerekli notları eklemek (ta’lîk) şeklinde gerçekleşen ilmî bir faaliyettir. Tahkik, eserin metnini sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarmaktan ibaret değildir. Eserde temas edilen konuların aynı zamanda bir de muhakkik tarafından ele alınıp işlenmesini de kapsamaktadır. Bu iki ayrı çalışmayı bir arada yürütmek anlamına geldiğinden esasen tek başına teliften daha zahmetli bir çalışma tarzıdır. Ebû Gudde değişik ifadelerle nitelendirdiği ve hepsinin neşrini bizzat kendisinin gerçekleştirdiği bu tür çalışmalarda, kaynaklardan yapılan nakilleri kontrol ederek basılmış olanlarının yerlerini belirlemiş, tahrif ve önemli değişikliklerin bulunması durumunda bunlara işaret etmiştir.
Tahkik Ettiği Eserlerden Bazıları:
1) Kavâid Fî Ulumi’l-Hadis: Hindistan âlimlerinden Zafer Ahmed el-Usmanî etTehanevî’nin “İ’lâü’s-Sünen” isimli 18 ciltlik eserinin mukaddimesi olan bu eser, Hanefi Hadis Usûlüne dair son derece faydalı bir eserdir. Hindistan’da kendilerini Ehl-i hadis olarak adlandıran kimilerinin bir süredir seslendirdikleri ve Hanefi mezhebinin birçok konuda hadislerle ters düştüğü iddiasına reddiye olarak kaleme alınmıştır. İbrahim Canan tarafından Yeni Usul-i Hadis adıyla Türkçeye çevrilmiştir.[16]
2) Zaferu’l-Emânî: Seyyid eş-şerîf el-Cürcanî’nin Hadis Usûlü konusundaki “Muhtasar” adlı kitabının Abdülhayy el-Leknevî (öl. 1304) tarafından yapılan değerli bir şerhidir.
3) El-Menâru’l-Münif: İbn Kayyim el-Cevziyye’nin hadislerin metin tenkidi esasları konusunda çok faydalı bir eseri olup İbnü’l-Cevzî’nin Mevzûât isimli kitabının bir özeti mahiyetindedir. Türkçeye çevrilmiştir.[17]
4) Risâletü’l-Müsterşidîn: Haris el-Muhasibî’nin tasavvufla ilgili eseri olup selef ulemâsının, gerçek zühd ve takvâ erbâbının tasavvufî düşüncelerini ihtivâ etmektedir. Türkçeye çevrilmiştir.[18]
5) El-Masnû’ fî ma’rifeti’l-hadisi’l-mevdû’: Aliyyül-Karî’nin mevzû (uydurma) olduğunda ittifak edilen hadisleri topladığı bu eser Ebu Gudde’nin tahkikiyle bir kat daha güzelleşmiştir. Eserin ilim camiasındaki diğer adı “el-Mevzûatü’s-Suğra”dır. Halil İbrahim Kutlay tarafından “Uydurma Olduğunda İttifak Edilen Hadisler” adıyla Türkçeye çevrilmiştir[19].
6) Et-Tasrih bimâ tevâtere fi nûzuli’l-Mesih: Muhammed Enverşah el-Keşmîri’nin, kıyamete yakın Hz. İsâ Aleyhisselâm’ın yeryüzüne ineceğine dair varid olan hadis-i şeriflerin “Mütevatir” olduğunu ispat ettiği bu eser, konusundaki en ciddî eserlerden biridir.
7) Er-Raf’u ve’t-Tekmîl: İmam Abdülhay el-Leknevî’nin hadis ilimlerinden Cerh ve Ta’dîl ilmi hakkında yazdığı eserin geniş açıklamalarla yapılan tahkîki olup hadis erbâbı için vazgeçilmez kaynaklardan biridir
8) Fıkhu ehli’l-Irâk ve hadîsuhum: Eser, Muhammed Zâhid el-Kevserî tarafından, Hanefî fıkhının muteber kitaplarından Merğînânî’nin “el-Hidaye” isimli eserinde yer alan hadislerin tahricinin yapıldığı Zeylaî’nin “Nasbu’r-râye”sine mukaddime olması amacıyla yazılmıştır. Daha sonra Ebu Gudde tarafından “Fıkhu ehli’l-Irâk ve hadîsuhum” adıyla ayrı basımı yapılmıştır. Genel olarak Hanefî mezhebinin fıkıh ve hadis anlayışını konu edinen bu eser, “Hanefi Fıkhının Esasları” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.[20]
9) Mekânetü’l-İmâm Ebî Hanîfe fi’l-Hadîs: Muhammed Abdürreşîd en-Nu’mânî’ye aittir. İmam Ebû Hanîfe aleyhtarlığı konusunda ileri giden bazılarının oluşturduğu zihin karışıklığını ortadan kaldırmak amacıyla kaleme alınmıştır. Ebû Hanîfe’nin özellikle hadis ilmindeki yerini konu edinmektedir. “İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’ nin Hadis İlmindeki Yeri” adıyla Enbiya Yıldırım tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.[21]
B) TE’LİFLERİ: Ebu Gudde, bir çalışma yapacağı zaman önceki âlimler tarafından bu sahada yapılmış uygun bir eser olup olmadığına bakıp, bulursa onu tahkik etmiş, kendi düşüncelerini de bu eserin dipnotlarında vermiştir. Ancak o sahada yapılmış uygun bir eser bulamadığında telif yoluna gitmiştir. Bundan dolayı te’lifleri tahkiklerinden azdır.
Te’lif Ettiği Eserlerden Bazıları Şunlardır:
1) Safahât Min Sabri’l-Ulemâ: İslâm âlimlerinin ilim uğrunda katlandıkları çile ve fedâkarlıkları, sıkıntı ve zorlukları çeşitli örneklerle anlatan bu eser, “İlim Uğrunda Yaşanmış Hayat Hikayeleri” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.[22]
2) Kıymetü’z-Zemen Inde’l-Ulemâ: İslâm âlimlerinin zamana verdikleri önemi anlatan bir eserdir. “İslam Alimlerinin Gözüyle Zamanın Kıymeti” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.[23]
3) Er-Rasûlü’l-Muallim: Eserde Peygamberimiz’in (s.a.v.) ashab-ı kiramı yetiştirirken izlediği eğitim ve öğretim metodu 40 ayrı başlık altında hadis-i şeriflerin ışığında tatlı bir üslupla anlatılmaktadır. Aynı zamanda teorik ve pratik anlamda müstesna bir eğitimci olan Ebu Gudde’nin bu eseri eğitimciler için özellikle tavsiye edilmektedir. “Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Öğretim Metodları” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.[24]
4) El-Ulemâu’l-Uzzâb: İlmi, evlenmeye tercih eden ve hayatları boyunca hiç evlenmeyen bekâr âlimler konusundaki bu eserde 35 âlimin hayat hikâyeleri anlatılmaktadır. “Bekâr Âlimler” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.[25]
5) Lemehât Min Tarihi’s-Sünne ve Ulumi’l-Hadis: Hadis Edebiyatı tarihi ile ilgili tesbit ve yorumları ortaya koyan bu eser, Enbiya Yıldırım tarafından “Mevzû Hadisler: Sened ve Metin Yönüyle” adıyla Türkçeye çevrilmiştir.[26]
6) Min edebi’l-İslâm: Eserde, müellifin ihmal edildiğini ve yanlış bilindiğini gördüğü İslâmî görgü ve nezaket kuralları ele alınmaktadır. “Hayatın İçinden Görgü ve Nezaket ” adıyla Türkçeye çevrilmiştir[27].
Abdulfettâh Ebû Gudde merhumun hoşlandığı ve tekrarladığı sözlerden birisi, Bağdatlı âlim Ebû Muhammed et-Temîmî’nin, öğrencilerine vasiyeti hatırlatan şu tembihidir: “Bizden faydalandıktan sonra, bizi anıp da rahmetle yâd etmemek, size hiç yakışmaz!”[28] Biz de bu itibarla, ilim ve ahlâkıyla etrafını aydınlatan Abdulfettâh Ebû Gudde el-Halebî (Rahmetullahi Aleyhi)’yi vefatının 24.yıldönümünde rahmetle anıyor ve bu Rabbani âlimimizin eserlerinden İslam ümmetinin mutlak manada istifade etmesi gerektiğine inanıyoruz.
Burada Rabbimize iltica ederek, hocamıza Mevlamızdan af ve mağfiret diliyoruz. Kabri pürnûr, rûhu şâd olsun, kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olsun. Rabbim onu mahşerde nebilerle, sıddıklarla ve şehidlerle beraber etsin. Biz talebeleri ve sevenleri olarak hocamızdan razıyız, Rabbim Sen de ondan razı ol, makamını yücelt. Amîn.
DİPNOTLAR
[1] Müslim, İmâre, 53, hadis numarası: 4927-4935.
[2] Hadisi İbnu’l-Kayyim, Miftâhu Dârî’s-Seade, c. 1, Sh: 163-4’de zikretmiş, farklı senetlerle rivayet edildiği için onu kuvvetli görmüştür. Aynı şekilde İbnu’l-Vezir de, “Bu, İbni Abdilberr’in sahih olarak nitelediği meşhur bir hadistir. Ahmed b. Hanbel’in bu hadis sahihtir, dediği de rivayet edilir” diyerek hadisin sahih olduğunu ifade etmiştir.
[3] Dr. Muhammed Beyler, 20. Asır Halep Muhaddisleri ve Abdulfettah Ebu Gudde’nin Hadisçiliği, Basılmamış Doktora Tezi, Konya, 2008. Biz bu çalışmamızda Dr. Muhammed Beyler’in yoğun emekle hazırlanmış doktora tezinden çok istifade ettik. Allah (c.c.) kendisinden razı olsun. Umarız ki bu tez, kitaplaşır da Ümmet-i Muhammed istifade eder.
[4] Muhammed Âlu Reşîd, İmdâdu’l-Fettâh bi esânîdi ve merviyyâti’ş-şeyh Abdulfettah, s. 142, Riyâd 1419/1999.
[5] Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yetişen Muhammed Zâhid el-Kevserî ( 1879/1952), gittiği her yerde ilmî faaliyetler başlatmış ve bu uğurda mücadele vermiş önemli şahsiyetlerden biridir. Hayatı hakkında Geniş Bilgi İçin Bkz: Muhammed Zahid el-Kevserî, [Hayatı-Eserleri-Tesirleri], Sempozyum Bildirileri, Sehâ Neşriyat, İstanbul 1996.
[6] Ahmed Hamdi Yıldırım, “Abdulfettah Ebû Gudde”, İLAM Araştırma Dergisi, İstanbul 1997, c.II, sy. 1, s. 199; Seyit Bahçıvan, “Abdulfettâh Ebû Gudde’den İlim Yolcularına…”, SÜİFD, Konya 2005, sayı: 20, s. 251.
[7] Fâtıma Hanım, Türkiye’de “Kur’an ve Sünnete Göre Müslüman Şahsiyeti“ adlı kitabıyla meşhur Prof. Dr. Muhammed Ali el-Hâşimî’nin kız kardeşidir.
[8] Hocalarının tam listesi için bkz: Dr. Muhammed Beyler, 20. Asır Halep Muhaddisleri ve Abdulfettah Ebu Gudde’nin Hadisçiliği, Sh: 92-95.
[9] Dr. H. İbrahim Kutlay, Üstad Abdulfettah Ebu Gudde ve Örnek İlmî Şahsiyeti, Altınoluk Dergisi, 1999 – Nisan, Sayı: 158, Sayfa: 46.
Suriye’de 1963’ten beri ülke Baas Partisi tarafından yönetilmektedir; devletin başında 1970’ten beri Esed ailesinden biri olmuştur. Esed yönetimi ülke içinde özellikle Müslüman Kardeşler‘in muhalefetiyle karşılaşmış ve Hama‘da Suriye Ordusu Şubat 1982‘de 20-30 bin arasında sivil Müslümanı, ordu ateşiyle öldürmüştür. Suriye’de katliamların yanı sıra, kitlesel tutuklamalarla, gözaltında kayıplarla ve işkencelerle tam bir devlet terörü uygulanmaktadır. 26 Ocak 2011’de yeniden başlayan gösterilere azgınca karşılık veren Baas diktatörlüğü, “dış mihrakların oyununa gelen silahlı teröristler” söylemiyle Mart ayından bu yana 2200’den fazla insanı katletmiş, binlercesini de yaralamıştır. Bizler, Suriye halkının kardeşleri olarak İslam coğrafyasında özgürlük ve adalet şiarıyla ayağa kalkmış tüm Müslümanların direnişlerini destekliyor; baskıcı, zalim iktidarların zulümlerine karşı tüm Ümmeti ve insanlığı duyarlılığa, Müslüman ve mustezaf halklarla dayanışmaya davet ediyoruz.
[10] Dr. Muhammed Beyler, Age, Sh:145.
[11] Dr. Muhammed Beyler, Age, Sh:146.
[12] Dr. Muhammed Beyler, A.g.e., Sh: 150-151.
Dr. Ebubekir Sifil bir sohbetinde Suudi Arabistan’da Ebu Gudde Hocaya müsaade edilmesi, Ebu Gudde’nin ilminin büyüklüğünü gösterir, demişti.
[13] Dr. Muhammed Beyler, A.g.e. Sh: 130.
[14] Ahmed Hamdi Yıldırım, “Abdülfettah Ebû Gudde”, İLAM Araştırma Dergisi, İstanbul 1997, c. II, sy. 1, s. 199-202.
[15]Dr. Muhammed Beyler, A.g.e, Sh: 205.
[16] Türkiye Öğretmenler Vakfı Yayınları, İzmir, 1982.
[17] Cantaş Yayınları, İstanbul, 1992.
[18] “Selefî Tasavvuf” adıyla Risale Yayınları tarafından, 1990, İstanbul.
[19] İstanbul 2006, İnkılâp yayınları.
[20] Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,1991
[21] İstanbul, 2004, Rağbet yayınları.
[22] Nun Yayıncılık, İstanbul.
[23] Bu hacmi küçük ama faydası büyük kitabın Türkçe tercümesini bana hediye eden, bu biyografinin yazılmasında teşviklerini gördüğüm, kitap ve ilim düşkünü Muhammed Bilben kardeşime buradan sevgi ve selamlarımı bildiriyorum.
[24] Yasin Yayınevi, İstanbul, 2001.
[25] Bilge Kitapevi, Kayseri, 2005.
[26] İnsan Yayınları, İstanbul, 1997.
[27] İlke Yayıncılık, İstanbul 2002.
[28] Muhammed Ali el-Hâşimî, eş-Şeyh Abdulfettâh Ebû Gudde Kemâ Araftuhu, Sh: 167, Beyrut, 1425/2004.

Yazar : imamoglumehmet
Yazar Hakkında : Ankara 1973 doğumluyum. Mamak İmam-Hatip Lisesinden 1991’de mezun oldum. 1996’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden İyi dereceyle mezun oldum. 1996’da Artvin’de öğretmenliğe başladım. Hâlen Ankara Keçiören Anadolu İmam-Hatip Lisesinde Meslek Dersleri öğretmenliği yapmaktayım.
Sitemizde En Çok Okunan İçerikler




Sitemizde En Çok Yorumlanan İçerikler




Videolar
'Mü'minûn Sûresinden Âhiret Sahneleri' Sohbeti
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (1)
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (2)
Âl-i İmrân Sûresi 190-195. âyetin tefsiri
Düğün Sohbeti
Suriye ve Mısır'daki Kardeşlerimiz İçin Dua
Ahir Zaman Müslümanına Notlar
Arşiv
Etiketler
Tavsiye Siteler
İmam Buhari Vakfı
İyiliğe Çağrı Yardım Derneği