İman ve Salih Amelin Ruhu: Allah Sevgisi
13.12.2014 tarihinde İktibaslar kategorisine eklenmiş, Kişi Okumuş ve 1 Yorum Yapılmış.
Yunus Dinçkan / Ümmet-i İslâm
Rahmân ve Rahîm Allah’ın Adıyla Hamd Allah’a, salât ve selâm Rasûlüne olsun.
İmanın kuvvetlenmesi, kalpte kök salıp, davranışlarımıza yansıması ve hayatımızda değişikliğe neden olması için kalbi amellerin önemi hiç şüphesiz çok önemlidir. Sevgi, korku, ümit, huşû, haya vb. konular iyi bilindiği oranda kişinin imanı daha da kuvvetlenir. Akîde eğitimi kelâmî tartışmalara girilmeksizin verildikten hemen sonra müslüman için faydalı olan diğer bilgiler ile bu konuya ait bilgiler de hemen verilmelidir ki kişi de gerçek bir değişim yaşansın. Aksi takdirde sahabe neslindeki o değişimi yaşamak zordur.
Gerek davette gerekse kendimizi yetiştirme hususunda eksik olduğumuz bir konu vardır. O da Allah sevgisidir. Allah azze ve celle’yi biz ne kadar tanıyoruz? Bizi yaratan, sayamayacağımız kadar çok nimetler veren, her halimizden haberdar olan, bizi bu dünya hayatında imtihan eden ve ahirette de bizi hesaba çekecek olan Rabbimizi ne kadar tanıyoruz? Genelde bir kişiye akîdeyi anlatırken yapmamız gerektiği gibi ilk önce ona tağutu, tağutu reddetmesi gerektiğini, Allah azze ve celle’yi ilah ve rab oluşunda, isim ve sıfatlarında birlemesi gerektiğini söyleriz. Devamında da diğer akîde konularını anlatmaya çalışırız fakat büyük bir eksik vardır ki çoğumuz bunun farkında değildir. O da biz akîdeyi öğrenirken ve öğretirken Allah azze ve celleyi ne kadar tanıyor ve anlatıyoruz? Allah azze ve celle’yi tanımayan, O’na sevgi duymayan birisi nasıl O’nun emirlerine uygun bir hayat yaşar? Nasıl imanı kalbinde kök salar? Bakara 256’da ilk önce tağutu reddetmenin gerekliliğinden ve Allah’a iman edilmesinden bahsedilir. Biz burayı elimizden geldiğince anlatmaya çalışırız ondan bir önceki ayet ise hepimizin bildiği ayetel kürsidir. Orada Rabbimiz bize kendisini tanıtmaktadır. Burada ince bir nokta var. Allah azze ve celle bizlere önce kendini tanıtıyor sonrasında da tağutu reddetip kendisine iman edilmesi gerektiğini anlatıyor. Fakat ne yazık ki birçoğumuz bunu farketmiyoruz.
İbn Kayyım rahimehullah Medâricu’s-Sâlikîn isimli eserinin Muhabbet Mertebesi bölümünde şunları söyler: “(Allah azze ve celle’ye) muhabbet, imanın, amellerin, makamların ve hallerin ruhudur. Öyle ki, o muhabbet olmayınca onlar ruhsuz ceset gibi kalırlar…Allah Teâlâ, isteği ile, ince hikmeti ile yarattıklarının miktarını takdir ettiği gün, “Kişi sevdiği ile beraberdir.” diye hükmetmiştir. Sevenler için ne bol nimettir bu! Vallahi bunlar, yaygılar üzerinde uyur halde, koşanları geçmişlerdir. Yürüyüşlerinde durdukları halde bineklilerden konak konak öndedirler…Ma’rifet ve iyilik kuvvetlendikçe muhabbet de kuvvetlenir. Sevgilinin güzelliğinin ve hayrının sonu yoktur. Dolayısı ile muhabbetinin sonu da yoktur. Bilakis bütün mahlûkatın muhabbeti bir araya gelse ve bütün bu sevgi onlardan yalnız birinin kalbine verilse, yine de bu sevgi Allah Teâlâ’nın lâyık olduğu sevginin altında bir sevgidir. İşte bunun için kulun Rabbine beslediği muhabbete “aşk” denemez. Çünkü aşk, ifrâtu’l-muhabbet (Muhabbetin aşırısı)’tir. Kul ise asla Allah sevgisinde o ifrat derecesine ulaşamaz. Allah daha iyisini bilir.
“Muhabbet” meselesi ortadan kalksa, iman ve ihsânın bütün makamları yok olur. Allah’a yönelme mertebeleri yok olur. Çünkü o, her makam, mertebe ve amelin ruhudur. Onlar, o ruhtan yoksun oldu mu, ruhu olmayan ölü gibidirler. Muhabbetin amellere göre durumu ihlâsın onlara göre durumu gibidir. Öyle ki o, ihlâsın hakikatidir, hatta İslâm’ın ta kendisidir. Çünkü İslâm, sevgi ve zayıflık ve itaatle Allah (c.c.)’a teslim olmaktır. Muhabbeti olmayanın İslâm’ı yok demektir. Hatta muhabbet, “Lâ ilâhe illallâh” kelime-i şehâdetinin aslıdır…”Muhabbet” kulluğun aslıdır. Muhabbetsiz, rızasız, hamd ve şükürsüz, havf ve recâsız Allah’a dönüş mümkün olur mu? Aslında “sabır” ancak sevenlerin sabrıdır. Çünkü hoşnutluğunu ve sevgisini elde etmekte ancak sevgiliye tevekkül edilir…Kulluk bağının düğüm noktası muhabbettir. Kulluk-muhabbet çözülünce kulluk da çözülecek şekilde muhabbete bağlıdır…Muhabbetin azmi, kalbin sevgili ile başkası arasında gidip-gelmesini yok eder. Vesvesenin sebebi budur. Samimi seven, sevgilisinin huzurunda, kalbini onun varlığının kaplaması, dolayısı ile başkasının vesvesesine boşluğu kalbinde bulması ne kadar da uzaktır! Vesvese sadece gaflet erbâbına has olarak Allah’tan yüz çevirmedir. Sevgi ile vesvese nasıl bir araya gelsin? (1)
Kalplerde Yüce Allah’a ait bir sevgi vardır. Fakat bu sevgi, genellikle duygulara hâkim olan, onları kontrol altında tutan ve duyguların en büyük bölümünü işgal eden bir seviyeye ulaşmamıştır. Kalpteki Allah sevgisinin büyüklüğü oranında, bu sevigiyi karmaşık hâle getiren para, eş, çocuklar, nefis vb. gibi yer konusunda onunla çekişen başka sevgiler de vardır. Bu durum, sevgi hislerinin bu tür şeylerden soyutlanmak istendiği anlamına gelmez. Aksine, arzu edilen, Rabbimizin buyurduğu gibi, Allah sevgisinin tüm bu duygulardan daha büyük olmasıdır: “…İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) daha fazladır…”(Bakara 165) Bu gerçekleşmezse, bu belirtiler görülmeyecektir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in “Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kişi imanın tadını alır: Allah ve Rasûlü’nün, kendisine her şeyden daha sevgili olması…” (Buhari, Müslim)hadisi de bu manayı desteklemektedir. İmanın tadını alabilmesi için mü’minin kalbindeki Allah sevgisinin, Allah’ın dışında sevdiği şeylerin tamamının alanından daha büyük olması gerekir.
Sevginin yolu bilmektir…Allah hakkındaki bilgi arttıkça, kulun Rabbine olan davranış derecesi de güzelleşecektir. O’na duyduğu sevgi, saygı, itibar ve korku artacaktır. Buna karşılık insan, Rabbi konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığında ve O’nu takdir edemediğinde, bu durum onun, Rabbinin yüceliğine ve kemâline uygun olmayan bir takım tavır ve davranışlarda bulunmasına yol açacaktır. Artık o, Rabbinden korktuğundan daha fazla insanlardan korkacak, Rabbini sevdiğinden daha çok nefsini, malını ve mülkünü sevecek ve Rabbine aldırış etmeden, diğerlerinin gözünde kendisine çeki düzen vermeye çalışacaktır.
İbn Receb el-Hanbelî, tavır ve davranışın, bilgi oranında olduğunu şu sözleriyle vurgular: “Kalp ve ruhun, marifetullah, Allah’ı yüceltme ve O’na saygı duyma dışında ne bir azığı, ne de gıdası vardır. Allah korkusu, O’nu yüceltme O’na saygı ve yakınlık göstermek, O’nu sevme, O’na kavuşma özlemi duyma ve O’nun hükmüne rıza gösterme, bu bilgiden kaynaklanır.” (İbn Receb, Mecmûatu’r-Resâil, II, 467) İbn Teymiyye şöyle diyor: “Sevginin aslı, Yüce Allah’ı bilmektir.” (et-Tuhfetu’l-Irâkiyye)
İbn Receb şöyle diyor: “İbadetin, ancak üç temel üzere inşa edildiği bilinir: Korku, ümitve sevgi. Bunların her biri, temel birer duygudur. Her üçünü de bir araya getirmek kaçınılmaz bir görevdir. Bunun için selef, bunlardan biri ile kullukta bulunup diğerlerini ihmal eden kimseyi kınardı. Hâriciler ve onlara benzeyen kimselerin sapıklıkları, sadece korkuda aşırıya kaçmaları ve sevgi ile ümitten yüz çevirmeleriyle meydana gelmiştir. Mürcie’nin sapıklığı, sadece ümide bel bağlamaktan ve korkudan yüz çevirmekten kaynaklanmıştır. Her şeyi mübah ve helâl gören birçok kimsenin sapıklığı, sevgi ile yetinmeleri ve korku ile ümitten yüz çevirmelerinden kaynaklanmıştır.” (İbn Receb, İstinşâku Nesîmu’l-Üns, s. 18-21) İbn Teymiyye şöyle diyor: “Allah yolunda cihat, Allah dostlarını dost ve düşmanlarını düşman edinme gibi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetine ve yolua tabi olmak, Allah’ı sevmenin gereğidir. NitekimRasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İmanın en sağlam ipi, Allah için sevmek ve Allah için öfke duymaktır.” (Hadis hasendir. Elbânî, es-Silsiletu’s-Sahîha, no:998) (2)
İbn Kayyım rahimehullah şöyle der: “…Her kim Allah (c.c) sevgisinden, O’nu anmaktan, O’nunla (c.c) buluşma iştiyakından yüz çevirirse, Yüce Allah onu başkalarının sevgisine müptela eder ve ona dünyada, berzah âleminde ve âhirette azap eder. Ona ya putların sevgisi veya haçların, veya oğlanların, kadınların, akraba ve dostların veyason derece zelil, alçak ve değersiz başka şeylerin sevgisiyle azap eder…Mutlak anlamda en hoş ve en zevkli yaşam (Allah’ı) sevenlerin, iştiyak duyanların, ünsiyet bulanların yaşamıdır. Gerçek yaşam onların yaşamıdır. Kalp için ondan daha hoş, güzel ve zevkli bir yaşam yoktur.
Allah’a ortak koşmanın temeli ise başkalarını O’na sevgide ortak edinmektir. Yüce Allah “İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk ilahlar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır.” (Bakara 165) buyurmuştur.
Zorlanmaksızın yapılan her fiil ancak sevme-isteme ve karar verme merhalelerinin meydana gelmesiyle ortaya çıkar. (3)
Kulun Rabbine duyduğu samimi sevginin önemi ve bunun bazı güzel sonuçları: 1. Hükme Rıza Göstermek: Yüce Allah’ın kulları için hükmettiği her şey, onların cennete girmelerini kolaylaştıran bir adımdan başka bir şey değildir. Dolayısıyla acılar, kederler ve belâlar, Allah’ın, dünyadaki varlık gerçeklerini kullarına hatırlattığı birer uyarıcıdır. Dünya kalınacak yer değil, imtihan yurdudur.
Sa’d b. Ebî Vakkâs radıyallahu anh’ın, Mekke’ye geldiğinde gözleri görmez olmuştu. İnsanlar koşarak yanına geliyor, her biri ondan kendisine dua etmesini istiyordu. O da herkese dua ediyordu. Onun duası makbuldü. Bir ara Abdullah b. Ebi’s Sâib onun yanına gelip “Amca, sen insanlar için dua ediyorsun. Kendin için dua etsen de gözlerin açılsa olmaz mı?” dedi. Bunun üzerine Sa’d gülümseyerek: “Oğlum, Yüce Allah’ın benim hakkımdaki takdiri (yani gözümün görmemesi), benim için gözüm görmesinden daha güzeldir.” dedi.
- İbadetten Tat Almak ve İbadette Bulunmak İçin Acele Etmek: Kulun Rabbine duyduğu sevgi arttıkça, O’na itaat etmek ve O’nu anmaktan zevk almak için göstermiş olduğu çabalar da artar. Bu sevgi, O’nu zikretme ve O’na yalvarma yoluyla Yüce Allah’a duyduğu özlem ve yakınlığı anlamaya bir neden oluşturur. Bu manalar, ancak kendisine sevgi kapısı açıldığında ortaya çıkar.
- Allah’a Duyulan Özlem: İbn Receb şöyle der: “Allah’a duyulan özlem, Yüce Allah’a duyulan sevginin gücünden kaynaklanan, son derece yüce bir derecedir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah’tan kendisini bu dereceye ulaştırmasını isterdi.” (İbn Receb, İstinşâku Nesîmu’l-Üns, s. 93)
Allah sevgisi kulun kalbine hâkim olduğunda, şüphesiz bu sevgi, o kulu, Rabbi ile yalnız kaldığı, O’nu andığı ve O’na yalvardığı her fırsattan faydalanmaya ve kalbini O’na bağlamaya sevk eder. Yavaş yavaş Yüce Allah’a duyduğu özlem etkenleri harekete geçer. Bunlar kalbe hâkim olur ve böylece Yüce Allah’ı görmesi konusunda ona ısrarda bulunur. Bu da onu dünya hayatında Allah’ın görülemeyeceği ve O’nunla buluşulamayacağı, bunun ölümden sonra gerçekleşeceği bilgisine götürür. Böylece, bu buluşmaya duyulan özlem artar.
- Allah İçin Fedakâlık ve Allah Yolunda Cihad: Uhud gecesi Abdullah b. Cahş radıyallâhu anh, Sa’d b. Ebî Vakkâs radıyallâhu anh’a söylediklerini düşün. Abdullah, Sa’d’a “Gel de Yüce Allah’a dua edelim!” dedi. Bir kenara çekildiler ve Sa’d dua etti: “Rabbim, yarın düşmanla karşılaştığımızda, beni güçlü ve öfkeli biri ile karşılaştır. Onunla çarpışayım, o da benimle çarpışsın. Sonra ona karşı beni zaferle rızıklandır. Nihayet onu öldüreyim ve ganimetlerini alayım” dedi. Abdullah, “Âmin” dedi. Sonra Abdullah şöyle dedi: “Allah’ım ! Yarın benim karşıma güçlü ve öfkeli birisini çıkar. Onunla çarpışayım, o da benimle çarpışsın. Sonra o beni öldürsün. Ardından burnumu ve kulaklarımı kessin. Yarın sana kavuştuğumda, sen bana “Ey Abdullah! Burnun ve kulakların niçin kesildi?” diye sor. Ben de “Senin ve Rasûlü’nün yolunda kestim” diyeyim. Sen de “Doğru söyledin” de!” Sa’d dedi ki: “Onun duası benim duamdan daha hayırlıydı. Akşama doğru onu gördüm. Burnu ve kulağı bir ipte sallanıyordu.” (Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 112)
Fedâkarlık ve cihad, sevginin en büyük kanıtlarındandır.
- Allah Katındakileri Ümit Etme ve Arzulama: Sevgi arttıkça, Allah için duyulan ümit ve O’nun, kendisini seven kimseyi cehenneme atmayacağı konusundaki hüsnü zan da artar.
Süfyân es-Sevrî şöyle derdi: “Âhirette hesabımın anne ve babama bırakılmasını istemem. Çünkü Rabbim, bana anne ve babamdan daha merhametlidir.” (İbn Ebi’d-Dünyâ, Hüsnü’z-Zan, no:27)
İbnu’l-Mübârek dedi ki: “Arafat gecesi Süfyân es-Sevrî’nin yanına gittim. Süfyân, dizleri üstüne çökmüş, gözyaşı döküyordu. Bunun üzerine ağladım. Bana baktı ve “Sana ne oldu?” diye sordu. Ben “Şu anda (Arafat’ta) toplananların en kötüsü kimdir?” diye sordum. “Allah’ın kendisini bağışlamayacağını zanneden kişi” dedi” (İbn Ebi’d-Dünyâ, Hüsnü’z-Zan, no:77)
- Allah’tan Hayâ Etmek: Tirmizî’de merfû’ bir hadiste Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem,”Allah (c.c)’tan tam manası ile hayâ ediniz.” buyurur. Sahâbe, “Biz hayâ ediyoruz, ey Allah’ın Resûlü.” derler. O, “Bunu değil, Allah (c.c)’tan hakkıyla hayâ eden, başı ve başın içindekileri korusun. Karnı ve karnın içindekileri korusun. Ölümü ve çürümeyi hatırlasın. Âhireti isteyen, dünya süsünü terk eder. Bunları yapan, Allah’tan hakkıyla hayâ eder.”
(Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 24; Hakim, Müstedrek, III, 323. Hakim’e göre hadis sahihtir. Zehebî de onu ikrar etmiştir. Elbanî, hadisin hasen olduğu kanaatindedir. Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr, hadis no. 935)
Kalpte hayâ huyunun kuvvetli olması kalbin hayatına, canlılığına göredir. Hayânın azlığı kalbin ve ruhun ölümündendir. Kalp ne kadar canlı olursa hayâ da o nispette tam olur.
Zünnûn, “Hayâ, Rabbine karşı daha önce işlediğin şeyden ürkerek kalpte korku ve saygının oluşmasıdır. Sevgi, konuşturur. Hayâ, susturur. Korku, endişelendirir.” der.
Fudayl b. Iyâz, “Beş şey sapıklığın alâmetidir. Kalp katılığı, gözün ağlamaması, hayânın azlığı, dünya arzusu, emelin uzunluğu.” der. (4)
- Mahlûkata Merhamet Göstermek: Samimi sevginin büyük meyvelerinden biri de seven kimsenin, tüm insanlara, özellikle günahkâr olanlara karşı kalbinde hissettiği merhamettir. “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” (A’raf 59)
Bu, bizim davette kullandığımız hitabımızı düzeltmemizi de sağlar. Böylece herkesi kucaklar ve müjdeleriz. Böylece kendilerini korkutmadan ve Allah’ın azabıyla tehdit etmeden önce Rablerine karşı onlara güven aşılarız.
- Allah İçin Gayret Göstermek: Allah sevgisi kulun kalbine hâkim olduğunda, şüphesiz bu sevgi, kulu Rabbi için gayret göstermeye, O’nun yasaklarını çiğnememeye, sınırlarını aşmamaya ve emirlerine karşı gelmemeye yöneltir.
Hubeyb b. Adiyy, Reci’ günü esir alınmış ve daha sonra öldürülmek üzere çarmıha gerilmişti. Öldürülmeden önce müşrikler ona “Senin yerinde Muhammed’in olmasını ister misin?” diye sorduklarında, Hubeyb, “Yüce Allah’a yemin olsun ki, hayır! Onun ayağına bir dikenin batmasına dahi razı olmam!” demişti. (Kandehlevî, Hayâtu’s-Sahâbe, I, 400)
- Allah’a Muhtaç Olmak: Cüneyd şöyle demiştir: “Allah, kendisini sevenleri her hâllerinde başarılı ve kârlı kılmayı şart koşmuş, onlara zenginlik vermiştir. İnsanlardan ihtiyaçlarını isteme konusunda onlara engel olmuştur. Allah’tan, hesap etmedikleri bir şekilde kendilerine lütuflar gelir. Kendilerine yetecek olanla onları yaşatır, bunun dışındaki şeylerden onların nefislerini korur. Yüce Allah, kendilerine ikramolarak onları dünyanın pisliklerinden uzak tutar, her türlü pislikten kalplerini arındırır. Onları, dünyanın yollarında temiz olarak yürütür. Onların kalp gözleri, Yüce Allah’a yönelmiştir. Onlar, aralarında herhangi bir örtü olmaksızın bu kalplerle O’n bakarlar.” (Cüneyd, el-Muhabbetu lillah, s. 84)
Yüce Allah katında mü’minin değeri vardır: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz dünyanın yok olması, Allah katında, haksız yere bir mü’mini öldürmekten daha iyidir.” (Tirmizî, Diyât 7; Nesâî, Tahrîmu’d-Dem 2. Hadis sahihtir. Bk. Elbânî, Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr, no:5077)
Yüce Allah, Mü’min kulu için kötülükten hoşlanmaz. Buhârî’de geçen kudsi bir hadis: “Mü’min kulumun ruhunu almakta gösterdiğim tereddüt kadar, yapacak olduğum hiçir işte tereddüt göstermemişimdir. (Çünkü) o, ölümden hoşlanmaz, ben de ona kötülük yapmaktan hoşlanmam. Ancak onun için ölüm kaçınılmazdır.” (Buhârî, Rikâk 38.)
İbn Teymiyye, bu hadis hakkında şu yorumu yapmıştır: “Yüce Allah, mü’min kulunun ruhunu almakta tereddüt gösterdiğini açıklamıştır. Tereddüt, iki isteğin karşı karşıya kalmasıdır. O, kulunun sevdiğini sever, onun hoşlanmadığından hoşlanmaz. Kul, ölümden hoşlanmaz. Allah, “Ben de ona kötülük yapmaktan hoşlanmam” sözünde olduğu gibi ölümden hoşlanmaz. Ancak Yüce Allah, ölüm hükmünü vermiştir. O, kulunun ölmesini ister. İşte bu, tereddüt diye adlandırılır. Sonra Allah, bunun mutlaka gerçekleşeceğini açıklar.” (İbn Teymiyye, et-Tuhfetu’l-Irâkiyye, s. 43)
Allah’ın, Günahkârların Tevbesine Sevinmesi: Rasûlulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir adam çorak bir yerde, bir ağacın gölgesine sığınır. Sonra o ağacın altında uykuya dalar. Ancak uyandığında devesini bulamaz. Derken yüksek bir tepeye çıkar fakat bir şey göremez. Bir başka tepeye çıkar yine bir şey göremez ve ümitsizlikten “Daha önceki yerime döneceğim. Ölünceye kadar orada kalacağım” der. Bu anda devesini, yularını sürükler vaziyette karşısında bulur. İşte Allah’ın, tevbe ettiği vakit kulunun tevbesine sevinmesi, bu adamın devesini bulduğu anda duyduğu sevinçten daha büyüktür.” (Müslim, Tevbe 3-8) (5)
İbn Kayyım rahimehullah şöyle der: “…(Allah’a olan sevginin sabit olması sünnete uymakla olur.) yani, sevgisinin sabit olması ancak amellerinde ve ahlâkında Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e tâbi olmakladır. Sevginin doğması, sabit olması ve kuvveti, bu “tâbi oluş”a göredir. Noksanlığı da noksanlığına göredir…Allah (c.c.)’ın, “Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah (c.c.) da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân 31)buyruğunu düşün. Yani mesele Allah (c.c.)’ın sizi sevmesidir, yoksa sizin O’nu sevmeniz değil! Bunu da ancak habîbine uymakla elde edebilirsiniz.
Muhabbeti Celbeden Sebepler: Muhabbeti celbeden ve icap ettiren sebepler on tanedir:
Birincisi: Düşünerek, manalarını ve onunla kastedileni anlayarak Kur’ân okumak. Tıpkı, kölenin efendisine ait mektubu muhafaza etmesi ve efendisinin gayesini anlayabilmek için onu açıklamaya çalışması gibi.
İkincisi: Farzlardan sonra nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşmak. Çünkü nafileler onu, muhabbet mertebesinden mahbûbiyet derecesine ulaştırır.
Üçüncüsü: Her hâlükârda lisân, kalp, amel ve hâl ile Allah’ı zikre devam etmek. Kulun muhabbetten nasibi bu zikirlerden nasibi kadardır.Dördüncüsü: Aşk ve arzunun kuşattığı anda O’nun sevdiklerini kendi sevdiklerine tercih etmektir. O’nun sevdiklerine kabı dolu olarak vermektir. Bu dereceye yükselmek zor olsa bile.
Beşincisi: Kalbin Allah’ın isim ve sıfatlarını mütalâa etmesi, o isim ve sıfatları bilmesi ve müşâhede etmesi ve bu ma’rifet bahçelerinde ve vahalarında seyahat etmesidir. Her kim Allah’ı isim, sıfat ve fiilleriyle tanırsa, hiç çaresiz O’nu sever. Bunun için Muattıla, Fir’avniyye, Cehmiyye mezhepleri, kalpler ile onların sevgililerine giden yolun arasını kesen yol kesicileridir.
Altıncısı: İyiliğini, ihsânını, açık ve gizli nimetlerini müşâhede etmektir. Çünkü bütün bunlar O’nu sevmeye sebeptir.
Yedincisi: Bu en acâiblerindendir. Kalbin tümüyle Allah’ın huzurunda kırılıp dağılmasıdır. Bu ta’bîr, isim ve ibarelerden başka bir mana taşımamaktadır.
Sekizincisi: İlâhî rahmetinin indiği vakitte O’na yakarmak, kelâmını okumak, kalben huzurunda durmak ve huzurunda kulluk edebi ile edeblenmek için O’nunla başbaşa olmak ve sonra bunu tevbe ve istiğfar ile bitirmek.
Dokuzuncusu: Sâdık muhibler ile oturmak, meyvenin hoş olanlarını kapar gibi sözlerinin hoş olanlarını kapmak, sözün menfaati ağır basmadıkça ve bu konuşma senin dereceni artırıp, başkasına fayda verir olmadıkça konuşmamak.
Onuncusu: Kalp ile Allah Teâlâ arasına girip engel olan her sebepten uzak durmak. İşte sevenler bu on sebepten dolayı muhabbet mertebelerine ererler ve sevgilinin huzuruna girerler.” (6)
– Dipnotlar –
(1) İbn Kayyım, Medâricu’s-Sâlikîn, c. 3, s. 953, İnsan yay. 3. Baskı, 2013
(2) Dr. Mecdî el-Hilâlî, Allah Sevgisi, s. 10-18…kısaltılarak alınmıştır…Beka yay. 2013
(3) İbn Kayyım, ed-Dâ Ve’d-Devâ – Kalbin İlacı, s. 231-243…kısaltılarak alınmıştır…Elif yay. 7. Baskı, 2011
(4) İbn Kayyım, Medâricu’s-Sâlikîn, c. 2, s. 706-707
(5) Dr. Mecdî el-Hilâlî, Allah Sevgisi, s. 26-52…kısaltılarak alınmıştır…
(6) İbn Kayyım, Medâricu’s-Sâlikîn, c. 3, s. 926-952…kısaltılarak alınmıştır…

Yazar : imamoglumehmet
Yazar Hakkında : Ankara 1973 doğumluyum. Mamak İmam-Hatip Lisesinden 1991’de mezun oldum. 1996’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden İyi dereceyle mezun oldum. 1996’da Artvin’de öğretmenliğe başladım. Hâlen Ankara Keçiören Anadolu İmam-Hatip Lisesinde Meslek Dersleri öğretmenliği yapmaktayım.
Yüce Rabbim onu tam manası ile bilmenin erdemine bizi ulaştırsın.. Ellerinize sağlık…Allah Razı olsun…
Sitemizde En Çok Okunan İçerikler




Sitemizde En Çok Yorumlanan İçerikler




Videolar
'Mü'minûn Sûresinden Âhiret Sahneleri' Sohbeti
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (1)
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (2)
Âl-i İmrân Sûresi 190-195. âyetin tefsiri
Düğün Sohbeti
Suriye ve Mısır'daki Kardeşlerimiz İçin Dua
Ahir Zaman Müslümanına Notlar
Arşiv
Etiketler
Tavsiye Siteler
İmam Buhari Vakfı
İyiliğe Çağrı Yardım Derneği