Hadisle Propagandanın Riski
07.03.2016 tarihinde İktibaslar kategorisine eklenmiş, Kişi Okumuş ve 0 Yorum Yapılmış.
Hakan Talha ALP
Birçok hadis kaynağında Peygamberimiz’in sözü olarak nakledilen “ümmetimden bir taife/topluluk kıyamete kadar hak üzere zahir/galip olacaktır…” hadis-i şerifini birçoğumuz duymuşuzdur.
Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbn Mace, Müsned-i Ahmed b. Hanbel gibi kaynaklar ilk sıralarda olmak üzere meşhur hadis mecmualarının hemen hepsinde yer alan bir rivayettir bu.
Muhtevalarında detaya ilişkin farklılıklar olsa da sonuçta ilgili rivayetlerin ortak mesajı, ümmet-i Muhammed içinde bir topluluğun kıyamete kadar haktan sapmadan güçlü biçimde yaşayacak olmasıdır…
Şöyle de anlayabiliriz; hadisi şerif, ümmetin topyekün haktan sapmayacağını, yoldan çıkanlar olsa bile, hak yolun yolcusuz kalmayacağını anlatarak İslam’ın hakikat davasının kıyamete kadar süreceğine işaret etmektedir.
Hadis yorumcuları daha ilk çağdan itibaren işaret edilen topluluğun kimliğini tespit adına muhtelif yorumlar yapmışlardır. Kimisi onlar “hadisçiler”dir demiş, kimisi “Şam halkı”dır demiş -ki bu son yorumu destekleyen karineler vardır- kimisi genel olarak “ilim ehli”dir diyerek hadisin misdakını aydınlatmaya çalışmışlardır.
Ben yetiştiğim çevre itibarıyla daha somutlaştırıcı-daraltıcı yorumlara da şahit oldum. Hadiste işaret edilen topluluğun bizzat “kendi cemaatleri” olduğunu söyleyen hocalar gördüm. Birçok çevrede, açıktan ifade edilmese de, kendilerini emniyetli-imtiyazlı bir yere koyma eğiliminin bu ve benzer hadislerle refere edildiği konuya özel ilgi duyanların malumudur.
Hadisi yorumlayanlar arasında İmam Nevevi gibi çerçeveyi geniş tutanlar da olmuştur. Nevevî, yukarıda anılan çevrelerin hepsini dairenin içine katmakla kalmamış, yanısıra gerek ilim ehli gerek tebliğ-davet ehli, uğraş alanı ve memleketi ne olursa olsun İslam’a hizmeti dokunmuş bütün müslümanları da hadisteki topluluğun kapsamına dahil ederek -Allahu a’lem- en isabetli yorumu yapmıştır.
Ona göre gazilerden ilim ehline, zahidlerden marufu emreden, münkeri nehyeden devlet ve davet ehline kadar dine hayrı dokunan her grubun bu hadisin mâsadakında kendine has yeri vardır.
Şu bir gerçek ki, mücahidlerin göz ardı edilmesi sadece kendilerine haksızlık olarak kalmazdı. Ayrıca hadisin birçok varyantını hiçe saymak da olurdu. Zira ilgili varyantlarda sözü edilen cemaatin “hak üzere savaştıkları/mukatele ettikleri” bilhassa tasrih edilmektedir.
Burada asıl değinmek istediğim husus hadislerin belli bir mesleği, meşrebi ya da milleti övgü ya da propaganda aracı haline dönüştürülmesi problemidir.
Bunun tipik birer örneğine birbirlerine yakın dönemlerde yaşamış iki değerli alimimizde rastlıyoruz.Biri Memlûk Mısır’ında yaşamış Suyûtî, diğeri Osmanlı topraklarında yaşamış Kınalızade.
İlmî-edebî yetkinliğine hürmet duyduğum Kınalızade’ye göre anılan hadis Devlet-i Âliyye-i Osmaniyye’ye işaret etmektedir. Yani Efendimiz’in kıyamete kadar bekasını müjdelediği taife Osmanlı Devleti’dir.
Şöyle ki, Kınalızade Ali Çelebi meşhur Ahlak-ı Alâî isimli eserinin -yazının başına fotoğrafını koyduğum- mukaddimesinde devrin padişahı Sultan Süleyman’a medhiye kısmında Osmanlı Devleti’nin ebed müddet devamını beyan sadedinde bu hadise yer vermektedir. (Ahlâk-ı Alâî)
Elbette Kınalızade’nin iddiasına dayanak kılacağı bir karine var; çünkü onun referans aldığı rivayette “min ümmeti” (ümmetimden) ifadesi yerine “min ehli’l-ğarb” (garp halkından) ifadesi bulunmaktadır.
Kaynakların çoğunda yer almayan bu ifade Müslim ve diğer birkaç kaynakta geçen bazı varyantlarda bulunmaktadır. İlgili varyantlarda “garb ehli kıyamete kadar hak üzere kaim olacaktır” ifadesi yer alır.
Yorumcular buradaki “garb”ın neye işaret ettiğini tartışmışlardır. Hadisteki kelimenin “ğarb” değil de, “büyük kova” anlamına gelen “ğarab” olması ihtimaline binaen Ali b. el-Medînî, hadisin, su çekerken büyük kova kullanmakla bilinen Araplara işaret ettiğini savunurken; Şam, Kudüs halkına işaret ettiğini ileri sürenler de olmuştur, ki bu son yorum daha yaygındır.
Garb sözcüğünün güç, şiddet ve katılık anlamına geldiğini ileri sürerek dinde metanet sahibi, mücadeleci, tavizsiz kimselerin kast edildiğini düşünenler de olmuştur.
Sırası gelmişken değinelim; konumuzun ikinci örneğini oluşturan değerli alim Suyûtî de, kendi ülkesi Mısır’ın; coğrafik olarak Hicaz’ın garbında oluşu yanında, diğer bilâd-ı islamiyye gibi pek fitne hareketlerine maruz kalmaması, hilafet merkezi ve ilim-takva ülkesi vasfı taşıması, Hicaz’dan sonra dinî şiarların en çok saygı gördüğü bir ülke olması gibi kendi dönemine özgü tarihsel şartlarını gerekçe göstererek hadisin Mısır halkını işaret ettiğini ileri sürmüştür. (ed-Dîbâc alâ Sahih-i Müslim b. el-Haccâc)
Oysa çok değil, Suyutî’nin vefatından yaklaşık 10 yıl sonra Memlüklere galip gelen Osmanlı, hilafeti Mısır’dan İstanbul’a taşıyacak, Mısır siyasi-ekonomik gücünü bütün bütün kaybedecek, böylece Suyutî’nin önemli bir gerekçesi geçerliliğini yitirmiş olacaktır. Mısır’ın fitne hareketlerine pek maruz kalmadığı yönündeki mütalaa ise son derece naiftir. Çünkü ismailî Fatimî-Ubeydi saltanatının Mısır’da yüzyıllarca hüküm sürmüş olması bile Suyutî’yi haksız çıkarmaya yetecek kadar önemli bir fitnedir.
Kınalızade de hadiste kast edilen topluluğun Osmanlılar olduğunu ileri sürerken selefi Suyutî’ninkine benzer bir yaklaşım sergilemiş olmalıdır.
Zira Osmanlı payitahtı İstanbul Hicaz’ın garbındadır ve Al-i Osman şarktan garba millet-i islamiyyenin selameti uğruna verdiği mücadeleyle bu müjdeye ziyadesiyle liyakat kazanmıştır.
Hizmetiyle belki herkes buna liyakat kazanabilir, ama coğrafik konumuyla bu müjdeye liyakat hakkı, Memlük Mısır’ının çöküşünden ve daha Batı’daki Endülüs’ün müessif akıbetinden sonra olsa olsa Avrupa’nın ortalarına kadar uzanmış Osmanlı’nındır.
Kınalızade, hadisin nadir varyantlarında yer alan bu ifade farkından yararlanarak Al-i Osman’ın ebed müddet devamını ilgili hadisin müjdesiyle mukarrer ve hatta hadisin mansûsu kabul etmektedir. Bilhassa “mansûs” kaydıyla, Efendimiz’in, ilgili hadisi bizzat ve sarahaten Osmanlı Devleti’nin ebed müddet muzafferiyetine işareten buyurduğunu ileri sürmektedir.
Memlük saltanatının satveti Suyutî’yi yanılttığı gibi, Kanunî döneminin ihtişamı da Kınalızade’yi yanıltmış olmalı ki o da mevcut konjonktürün bir gün değişebileceğini düşünememiş, Osmanlı’ya ebediyet elbisesi biçmiştir.
Burada birkaç hata göze çarpmaktadır. İlk olarak hadisin yaygın varyantlarındaki ifade terk edilerek nadir varyantlardaki ifade esas alınmıştır. İkinci olarak Efendimiz’in dilindeki “garb” sözcüğünün o günkü Hicaz coğrafya algısındaki karşılığı (Şam-Kudüs) iyice hesap edilmeden dünyanın genelini içine alan küresel bir ölçeklendirme yapılmıştır. Ayrıca her iki alimimiz de kendi tarihsel şartlarını mutlaklaştıran birer yaklaşımla kendi ülkelerine ve devletlerine hadisteki ebediyet müjdesini yakıştırmışlardır.
Oysa tarih her iki yorumun da geçersiz olduğunu ortaya koymuş, geçen yüzyıllar ne kadim Memlük Mısır’ının, ne Osmanlı’nın ebed müddet muzafferiyetine-bekasına geçit vermemiştir.
Ama hadisin yaygın metni ve makul yorumu, belki belli bir grubun propaganda aracı olmaya elverişli durmuyor, ama hala geçerliliğini koruyor. İmam Nevevî’nin dikkat çektiği gibi çeşitli bölge, meşrep ve ihtisaslardan hak yolun müdavimi yüzbinlerce müslüman, aleyhlerinde gelişen baskın siyasi-ictimai ve iktisadî konjonktüre rağmen tevarüs ettikleri hidayet nurunu hala yaşatmakta, şöyle ya da böyle dünyada güçlü bir topluluk olarak varlığını sürdürmektedir.
Bu topluluk, “biz”, “siz” gibi mahalli ve cemaatsel çerçevelendirmelerden bağımsız biçimde rahmet-i ilahiyyenin şümulü prensibinin misdakı olarak yeryüzünün çeşitli bölgelerinde varlıklarını kıyamete kadar da sürdürecektir…

Yazar : imamoglumehmet
Yazar Hakkında : Ankara 1973 doğumluyum. Mamak İmam-Hatip Lisesinden 1991’de mezun oldum. 1996’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden İyi dereceyle mezun oldum. 1996’da Artvin’de öğretmenliğe başladım. Hâlen Ankara Keçiören Anadolu İmam-Hatip Lisesinde Meslek Dersleri öğretmenliği yapmaktayım.
Sitemizde En Çok Okunan İçerikler




Sitemizde En Çok Yorumlanan İçerikler




Videolar
'Mü'minûn Sûresinden Âhiret Sahneleri' Sohbeti
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (1)
Lokman Aleyhisselâm'ın Öğütleri (2)
Âl-i İmrân Sûresi 190-195. âyetin tefsiri
Düğün Sohbeti
Suriye ve Mısır'daki Kardeşlerimiz İçin Dua
Ahir Zaman Müslümanına Notlar
Arşiv
Etiketler
Tavsiye Siteler
İmam Buhari Vakfı
İyiliğe Çağrı Yardım Derneği